8 Aralık 2021 Çarşamba

AKIL HASTANESİ

 Boğazım yanıyor, belki de kanıyor bile. Midem bulanıyor o an. Kusmak istiyorum. Ağlayamıyorum. Nefes almayı unutuyorum. Ruhum çekiliyor annemin ruhuna. Ölmüş? Anneler ölmezdi hani? Dua ediyordum hani hep. Bir kaza olur da aynı anda ölürüz diye. Neden anne. Bir damla göz yaşı düşüyor annemin şişmiş yüzüne.

'Hey Simya! Annene mi gittin sen yine.’ Başımı sallayarak onaylıyorum doktoru. ‘Hep mi gidiyorum ki annemin yanına?’ bu defa başını o salladı. 

‘ Ne sıklıkta?’

 –‘Haftada üç gün seans yapıyoruz. Yani haftada üç gün gidiyorsun annenin yanına.’ Şok olmuş gibiydim. 

‘Ne zaman gitti annem?’ diye sordum. 

‘2 ay önce.’ Dumura uğramıştım. 

‘Ben buraya nasıl geldim peki?’ İç çekti. Bana bunları defalarca anlatmıştı. Zihnim almıyordu işte. 

‘Anneni o şekilde buldun. İntihar mektubunda annenin peşini bırakmayan olly adında birinden söz ediyordu. Daha önce de camdan atlamış ama ölmeyi başaramamış. Son çare olarak da ilaç içmiş. Mektupta da sonsuza kadar ondan kurtulduğu yazıyor. Sende hemen altına olly seni öldürmek istiyorum diyerek bileklerini kestin aklınca annene gitmek istedin. Gidemedin burdasın.'

 “Geçmiş zaman neydi? Yaşanılanları geride bırakmak için uydurulmuş bir safsata mı? Saçlarımın başıma ağır geldiği gün, yarın geçmiş mi olacaktı peki? Saçmalık bu, benim saçlarım bana hep ağır gelirdi... Her neyse. Bugün sizlerle bir araya gelme sebebim saçlarım değildi. Bugün sizlerle bir araya geldim çünkü ruh ve sinir hastalıkları bölüm uzmanlığıma başladım. 2 yıllık içli dışlı olarak aldığım eğitim sonrasında uzman olmaya hak kazanmıştım. Bakınız geçmiş zaman 2 yıl. Çözüyorum bu işi hah! Aslında geçen hafta atandım uzmanlığa da işte şartlar bugüne uygundu. Şuan bulunduğumuz yer de benim ofis alanım.” 

Bir haftadır dışarı adım atmamıştım. Gözlerimle etrafı tarıyordum. Simsiyah zift gibi yapışkan bir zemin. Çarşafı beyazın en kirli tonundan grilenmiş, bir yatak. Taş duvarlar, çelik parmaklıklı pencereli bir kapı. Zayıf ışık veren bir avize. Kahkahalar eşliğinde gözyaşımı silerek seslenmeye devam ettim. “Evet, iki yıllık eğitim buydu. İki yıldır bu hastanede yatıyordum. Eski odam normal bir odaydı. Bir şeyler yapmış olmalıyım ki buraya atmışlar beni, doğru muyum?” 

Su damlalarından onay bekliyordum. Ben bu değildim ki. Ben en son 18 yaşında güzel bir kızdım. Ne zaman attılar ki beni buraya. Kötü bir şey mi yapmıştım. Hatırlayamıyordum. Kolum delik deşikti. Sürekli sakinleştirici alıyordum. Kapının sesiyle irkildim. Ruhsuz doktorum gelmişti. Bende güya bu adamla dertleşiyormuşum işte ne bileyim. 

‘Ne var yine!’ dedim.

 ‘Terapi saati Simya.’ dedi.ç

 ‘istemiyorum ben terapi falan. Zaten bir öncekilerini hep unutuyorum gerek yok. Adın neydi senin.’ 

Yine geçmiş zaman dedik. O konu hakkında bir şeylerden bahsedecektim değil mi... kıvrımları karman çorman olan beynimin oyunları işte idare edin. 

'Asaf ben Simya. Hiç bıkmadan seninle yeniden tanışacağım. Anlat bakalım en son ne hatırlıyorsun.” Durdum düşündüm durdum ve yine düşündüm. Zihnim bembeyaz bir odaydı kirli ayaklarımla içinde gezdim dolaştım. Kapkara olmuştu bile zemin. Kapalı olan kapıyı açıp içine girdim. Annem yatıyordu yerde. Yanında kutularca ilaç. Yatağın üstünde bir kağıt. Ağzı köpürmüş nefes alamıyor ve yüzü şişmiş. Kızıl saçlarımı tutuyorum. Koşarak anne diyorum çığırarak.

2 yorum:

ÖLÜ BALIK

 ayak tabanlarıma değen kızgın kuma baktım, hava durumları kırk dereceyi gösteriyordu ama net elli derece hissediyordum. Antalya'nın ras...